Denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği ve doğal korunaklı oluşu nedeniyle tarihi boyunca kesintisiz yerleşim gören Alanya Kalesi; Anadolu’yu süsleyen yüzlerce kalenin günümüze dek ayakta kalmış ve en iyi korunmuş olanlarından biridir. Uzunluğu 6,5 kilometreyi bulan surlarıyla, üzerinde yer aldığı tarihi yarımadanın boynunda parlayan bir mücevher gibidir. İlk iskan tarihi Helenistik Dönem'e kadar inmekle birlikte, tüm görkemiyle anıtsal bir kale şeklini alması, Anadolu Selçuklu Devleti Dönemi'ne denk gelir.
Bizans Dönemi’nde Kalonoros (Güzel Dağ) adıyla anılan ve Akdeniz’in en işlek limanlarından olan Alanya, 1221 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından teslim alınmıştır. Kale ve kentin ismi “Alaiye” olarak değiştirilmiş; surlar sağlamlaştırılarak yeni sur ve sarnıçlar inşa edilmiştir. Selçuklular’ın Sinop’tan sonra ikinci tersanesi olan ve Keykubat’a “İki Denizin Sultanı” unvanını kazandıran Tersane, Alanya’nın simgelerinden sekizgen planlı Kızılkule, Tophane ve İç Kale Saray Kompleksi gibi yapılar da aynı dönemde inşa edilir.
Denizden yüksekliği 250 metreyi bulan yarımadanın zirvesindeki “İç Kale” ve kuzey yamacındaki “Orta Kale (Ehmedek)”, açık hava müzesi konumundadır. Alanya tarihi ile yaşıt biçimde yerleşim gördüğü düşünülen İç Kale bölümünde Bizans, Selçuklu ve Osmanlı eserlerini bir arada görebilirsiniz. Bizans Döneminden kalan kilise ve şapeller, ticaret yapısı bedesten, Kale’nin ilk kumandanlarından Akşebe Sultan’ın adını taşıyan 1230 tarihli Mescit ve Türbe; inşasında eski yapı kalıntılarının kullanıldığı Selçuklu Sarayı, bir zamanlar büyük bir nüfusun yaşadığının kanıtı olan evler, hamamlar, Kale’nin su ihtiyacını karşılayan çok sayıda sarnıç, zindanlar; 13. yüzyıl eseri olan ancak Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden yaptırılan Süleymaniye Camii ve yıllar boyunca gemilere yol gösteren tarihi Deniz Feneri, bu eserlerden bazılarıdır.
Kızılkule - Tersane
Alanya Kalesi günümüzde görülen biçimini, en parlak yıllarını yaşadığı Anadolu Selçuklu Dönemi’nde almış; Alanya’nın simgesi olan Kızıl Kule de bu dönemde surlara eklenmiştir. 1226 yılında Alaeddin Keykubad tarafından inşa ettirilen sekizgen biçimli Kule, 33 metre yüksekliğe sahiptir ve ismini de malzemesinin renginden alır. Kızıl Kule çok iyi biçimde korunarak günümüze gelmeye başarmıştır. İlk katı bugün Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Kızılkule’nin yakınlarında, deniz kenarında görülen kemerli yapı ise Selçuklu’nun denizlerde güçlü bir hâle gelmesini sağlayan ve bu dönemden kalan; kendi türünün tek örneği Tersane’dir. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılan Tersane'de gemi yapımı ve tamiri yanında, yelkenler ve diğer gemi malzemeleri de üretiliyordu. 1960’lı yıllara kadar da kullanımına devam edilen Tersane, günümüzde Gemi ve Denizcilik Müzesi olarak hizmet vermektedir.
Birçok efsaneye konu olan Alanya Kalesi’ni, Kızıl Kule ve Tersane’nin yanı sıra, yarımadanın zirvesine kadar uzanan diğer tarihi yapılarla birlikte keşfedebilirsiniz. Gezinize zirveden başlamak isterseniz; Kleopatra Plajı'nın hemen yanında bulunan istasyondan kalkan teleferiğe binebilir; Akdeniz’in büyüleyici güzelliğini ve Alanya’nın muhteşem manzarasını kuşbakışı seyrederek keyfinizi katlayabilirsiniz.
Denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği ve doğal korunaklı oluşu nedeniyle tarihi boyunca kesintisiz yerleşim gören Alanya Kalesi; Anadolu’yu süsleyen yüzlerce kalenin günümüze dek ayakta kalmış ve en iyi korunmuş olanlarından biridir. Uzunluğu 6,5 kilometreyi bulan surlarıyla, üzerinde yer aldığı tarihi yarımadanın boynunda parlayan bir mücevher gibidir. İlk iskan tarihi Helenistik Dönem'e kadar inmekle birlikte, tüm görkemiyle anıtsal bir kale şeklini alması, Anadolu Selçuklu Devleti Dönemi'ne denk gelir.